Skip to content Skip to footer

PDK-BAKUR’UN BOYKOT KARARI VE “KURDİSTANİ İTTİFAK”

08.05.2018

Kürdistan topraklarındaki varlığı dahi gayri meşru olan bir devletin gerçekleştireceği seçimler de sözde ve gayrimeşrudur.

Sömürgeci TC devleti 24 Haziran’da hem parlamento üyeleri hem de cumhurbaşkanlığı için erken seçime gitme kararı aldı ve seçim süreci başladı. Partimiz PDK-Bakur, anti sömürgeci siyasi çizgisine uygun olarak boykot tavrını kamuoyuna duyurdu. Ancak, seçim gündeminin gerek Kürdistanlı siyasi gruplar gerekse halkımız arasında yoğun tartışmalara ve yer yer bazı spekülasyonlara yol açması üzerine, bu tutumumuzun hem halkımız hem de diğer ilgililer tarafından daha iyi anlaşılması amacıyla daha detaylı bir açıklama yapma ihtiyacı doğmuştur.

Sömürgeci TC devletinin Kuzey Kürdistan’daki varlığı gayrimeşrudur. Nitekim TC’nin Kürdistan’daki varlığı silahlı güçleri ve savaş aygıtı sayesinde mümkün olabilmektedir. Cumhurbaşkanlığına, yani işgal ordusunun başkomutanlığına adaylığını koyan Demirtaş dâhil olmak üzere hiçbir Kürdistanlı siyasetçi bu tespitimize karşı çıkamaz. Ayrıca evrensel hukuka göre, halkın onayı olmaksızın bir ülkede hüküm süren devlet sistemleri gayri meşrudur. Nasıl ki, bir parti veya dernek yönetimi üyelerinin rızasına muhtaçsa, hükümran devlet sistemleri de halkın rızasına muhtaçtır. Bir Türk ulus devleti olan TC, Kürdistanlıların devleti değildir, Kürdistanlılara rağmen Kürdistan’da varlığını devam ettirmektedir. Bu yüzden, halkımıza silah zoruyla kendisini dayatan bir devletin yöneticilerinin seçimini meşru olarak nitelendirmek mümkün değildir.

Siyasi anlamda boykot, insanlarımız ve ülkemiz üzerinde zora dayanarak tahakküm kuran sömürgeci sistemle köprüleri yıkmak ve onu mahkûm etmek anlamına gelmektedir. Elbette ki bir veya birkaç seçimle yüzde yüz başarı elde etme olanağı yoktur. Boykot bir yönüyle bizi bireysel olarak sömürgecinin kirliliğinden korurken diğer taraftan Kuzey Kürdistan’ı yakıp yıkan, bağımsızlık referandumu sonrası güneyli halkımızı açlıkla tehdit eden, Efrin’i işgal eden ve dünyanın hiçbir yerinde bağımsız Kürdistan’a izin vermeyeceğini deklare eden sömürgeci devletin halkımız tarafından mahkûm edilmesi anlamına gelecektir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, sömürgeci sistem iktidarı ve muhalefetiyle bir bütündür. Bu sistemin parçası olanlar dâhil oldukları sistemin dışında düşünülemezler. Bu sistemin ise halkımıza gün yüzü göstermeyeceği aşikârdır. Sömürgeci sistemin partileri arasındaki çelişkilerden biz Kürdistanlılar için bir yarar doğmaz. TC tarihi boyunca değişen sayısız iktidarın Kürdler ve Kürdistan hakkındaki siyaseti her zaman aynı olmuştur. Bugünkü iktidar da, döne dolaşa öncülü Kemalistler gibi inkâr ve imha politikasına demir atmış, yarın iktidara aday olanlar ise bundan fazlasını vadetmiyorlar.

Dünyanın hiçbir yerinde ulusal kurtuluş mücadelesi veren halklar sömürgecilerin parlamentosu üzerinden özgürleşmemiştir. Kürdistan’da bu durumun farklı olacağını düşünmek için de ortada bir neden bulunmamaktadır. Kaldı ki, bazı Kürdistanlı siyasiler defalarca ve büyük umutlarla sömürgecilerin parlamentosuna girebildiler, ancak, her defasında sonuç yıkım oldu.

Bu seçim döneminde kendisini “Kürdistani İttifak” olarak isimlendiren ve PAK, T-KDP, PSK, Platform ve Azadi Hareketi’nden oluşan üç parti ve iki çevrenin meydana getirdiği bir ittifak oluşumu HDP çatısı altında seçime girmeye çalışmaktadır. Ortaya koydukları bu tavır sürpriz değildir. Partimiz, daha evvel de Kürdistani söylemlerle ortaya çıkan kimi çevrelerin özünde Türkiyeci olduklarını, ulusal sembolleri kullanarak kendilerini kamufle etmeye çalıştıklarını, hatta ulusal talepler konusunda HDP’den bile daha geri bir noktada durduklarını ifade etmişti. Zaten, bilindiği gibi bu grupların bir kısmı geçmişte AKP’yi diğer bir kısmı ise CHP’yi desteklemiş, ancak karşılığında bu iki Türk partisinden de herhangi bir iltifat alamamışlardı.

Daha düne kadar HDP’yi Türkiye partisi olduğu için eleştiren, onu hendeklerde ölen gençlerimizin sorumlusu olarak gören, Güney Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı oldukları için onlarla bir araya gelmek istemeyen, genel başkanları Sayın Barzani’ye dil uzattığı için onu düşmanlaştıran, ama bugün HDP üzerinden sömürgecilerin parlamentosuna girebilmek için adeta kapı pencere kıran bu gruplara Kürdistan halkı itibar etmemelidir. Üstelik bu şuursuz heveslerini ‘Kürtlerin ittifakı’ gibi bir yaftayla öretmeye çalışmaktalar. Oysa işin doğrusu, ortada bir ittifak değil iltihak vardır. Çünkü HDP ne programını ne de başkanını değiştirmediği gibi halkımızı sömürgecilere kırdıran, sömürgeci sistemin ülkemizde yeniden organize olmasına yardımcı olan söylem ve pratikleri konusunda bir özeleştiri dahi vermiş değildir. Üstelik bu grupların yayımladığı ve daha sonra HDP’ye sunduğu ittifak metninde Kürdistanlıların ulusal taleplerini yansıtan tek bir madde dahi yoktur. Metin HDP programının bir karikatürü gibidir. Bu metinle, HDP’ye zımni olarak programınızı kabul ediyoruz, talepleriniz taleplerimizdir, denmiştir.

Partimiz PDK-Bakur’a göre, sömürgeciler bu grupları kullanarak yurtsever halkımızı kendi sistemlerine eklemleme gayesi içerisindedir. Gösterdikleri adres ise Türkiyeciliğin kalesi HDP’dir. Halkımız, hendeklerde gençlerimiz öldürülüp şehirlerimiz yakılıp yıkılırken, Kerkük ve Efrin işgal edilirken bir araya gelmeyen, o felaketi durdurmak için HDP’nin kapısına dayanmayanların bugün ‘Kürdlerin birliği’ sözlerine kanmamalıdır. Çünkü ne yazık ki ortada bir Kürd birliği yoktur. Olan bitenin izahı, siyasi sermayelerinin tamamını bir defalık Türk milletvekilliğine tahvil etmeye çalışan bir grup insanın varlığıdır. Bu durum, Kürdistan davası adına hem üzüntü hem de utanç vericidir; bu utanca ortak olmayacağız.

Siyasetin yalnızca seçimlere katılmakla yapılabileceği düşüncesi sistem tarafından bilinçli olarak üretilmektedir. Bütün ulusal kurtuluş mücadelesi veren halklar gibi Kürdistan halkı da anti sömürgeci ilkelere ters düşmemesi şartıyla dilediği metodu kullanma hakkına sahiptir. Partimiz bir seçim partisi olmadığını tarihi boyunca defalarca deklare etmiştir. Partimiz programına uygun biçimde, Kürd ulusunun kendi geleceğini belirleme iradesini örgütlemeyi önüne amaç olarak koymuştur. Yasal partimiz bu amaca ulaşmak için bir araçtır. Anti sömürgeciliği ilke olarak benimseyen partimiz, ulusal-devrimci ideolojiye uygun bir paradigmayı Kürdistan’da hâkim kılma çabasındadır. Bu çaba, bağımsızlık ve özgürlük idealine inanan Kürdistanlıların enerjilerini örgütlü bir güce dönüştürmeye yöneliktir.

Kürdistanlılar seçeneksiz değildir. Kürdistani olma iddiasında olan herkese sesleniyoruz; sesimizi dosta da düşmana da duyurmak istiyorsak, gücümüzü göstermek istiyorsak, gelin hep birlikte sömürgecilerin bize dayatmaya çalıştığı bu sözde seçimleri boykot edelim. Gelin Kürdistan halkı olarak hep birlikte kendi geleceğimizi kendimiz belirleyelim.

PDK-BAKUR

KUZEY KÜRDİSTAN DEMOKRAT PARTİSİ