BASINA VE KAMUOYUNA
07.04.2017
Son günlerde Kerkük’te Ala Rengîn’in resmi bayrak olarak tüm kurumlarda zorunlu hale getirilmesine ilişkin bir açıklama yapmak zorunlu olmuştur. Bilinsin ki Kerkük Kürdistan’ın bir parçasıdır. Coğrafi olarak ne Türk anakarası ile ne de Arab anakarası ile bağı yoktur. Türk hükümeti daha önce elinde tuttuğu Kerkük ve genel olarak Musul’a ilişkin hak iddialarından Kürt çoğunluğa sahip olduğu için kendi isteği ile ve özgürce feragat etmiştir. Buna ilişkin Ankara antlaşmasını TBMM 1926’da onaylamıştır. Yani Türk devletinin bir hak iddiası olamaz. Bağdat ile Kürtler arasında imzalanan 1970 Mart özerklik anlaşmasının bozulmasının temel nedeni de Kerkük şehridir. Kürtlerin o tarihten Raperin ayaklanmasına kadar verdiği yüzbinlerce şehidin temelinde Kerkük vardır. Diktatörlüğü devrilmesinden sonra yürürlüğe giren Irak Anayasa’sının 140. maddesi Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanıp bağlanmayacağına ilişkin olarak en geç 2007 yılının son ayında referandum düzenlenmesini emretmektedir. Ancak maddenin uygulanması yıllardır Bağdat hükümetince çeşitli oyunlarla engellenmiştir. Irak iç hukuku bu şekildedir. Bilinsin ki Kerkük tarihi olarak da Sümerlilerin 3000 yıl önceki kitabelerinde o bölgeyi andığı şekliyle bizim Kardaka’mızdır. Yani Kürdistan ülkesidir. Coğrafya, hak, uluslararası hukuk ve tarih böyle bu şekildedir.
Kerkük İl Meclisi ve sayın Valisi’nin Kürdistan bayrağını göndere çekmesi tarihi, coğrafi ve hukuki bir hakkın tesliminden başka bir şey değildir. Hal böyle iken Türk hükümetinin Kerkük nedeniyle Kürdistan hükümeti ve sayın Barzani’yi tehdit etmesi kabul edilemez. Üstelik bu hükümet her vesileyle serbest seçim ve milli iradeden bahseden bir hükümettir. O halde Kerkük halkının iradesini temsil eden Kerkük meclisinin kararından neden rahatsızdır. Türk hükümeti kafa karışıklığı içindeyse TBMM’nin onayladığı ve seleflerinin de altında imzasının olduğu Ankara Anlaşmasını çıkarıp tekrar okuyabilir. Kerkükteki Türkmen kardeşlerimizin milli haklarının Kürdistan hükümetince gözetileceğine ilişkin en ufak bir şüphemiz yoktur. Zaten böyle yapmazsa en başta biz Kürt halkı karşı çıkarız. Türk hükümeti Kerkükteki Türkmen kardeşlerimiz için endişeleneceğine kendilerinin halihazırda yararlandığı milli hakların bir kısmını (örneğin anadilde eğitim öğretim hakkını) ülkesinde yaşayan ve Türk olmayanlara tanırsa kendi iç sorunlarının bir kısmını belki çözebilir. Bu vesileyle Kürdistan hükümetini ve halkını hedef alan, hak iddiasından bile yoksun, kaba tehdit dili kabul edilemez.
Bu arada her vesileyle kendilerini Kürdistani parti ve Barzanici diye tanıtan, bundan geçinen, gerçekte ise Türk hükümetinin kuyrukçuluğunu yapan oluşumların bizzat Kürtlere ve Barzani’ye yönelen bu tehditlere sessiz kalmasını nitelikli susma diye değerlendiriyoruz. Bu bir tercihtir.
Herkes bunların gerçek yüzünü görsün. Saygılarımızla
PDK-BAKUR