Skip to content Skip to left sidebar Skip to footer

DAXÛYANÎ

KÜRT DÜŞMANLIĞI TÜRK DEVLETİNİN RESMİ İDEOLOJİSİDİR

15.05.2021

Bilindiği gibi, iki gün önce Mersin-Antalya karayolunda Güney Kürdistanlı bir aile sırf Kürt oldukları için Türk ırkçıları tarafından saldırıya uğradı. Saldırganlar, Kürtlere karşı etnik nefret içeren küfürler savurmuş, aile babası olan şahsı öldürmeye çalışmış, yine ailenin 12 yaşındaki çocuğunu yaralamıştır.

Saldırının Kürt medyası tarafından duyurulmasından sonra sömürgeci devletin Mersin valiliği bir açıklama yayımlayarak olayın trafikte yaşanan basit bir kavga olduğunu iddia etmiştir. Oysa, aynı saatlerde ailenin avukatlığını yapmak için hastahanede bulunan Kürt baro başkanı ve diğer avukatlara karşı sömürgeci devletin polis gücü negatif bir tutum takınarak sürekli sorun çıkartmış, sonrasında da aile ile avukatların ilişkisi bizzat savcı tarafından koparılmak istenmiştir. Sömürgeci kurumların bu tavrı bile “ırkçı saldırı yok” iddiasını yalanlamaktadır.

Güney Kürdistanlı ailenin maruz kaldığı saldırı münferit bir olay değildir. Türkiye’de Kürt halkı her gün ırkçılığa maruz kalmakta, saldırıya uğrama tehlikesi yaşamaktadır. Üstelik hedefe konan Kürdün nereli olduğu, hangi devletin vatandaşı olduğu önemli değildir. Saldırıya uğraması için Kürt olması yeterlidir.

Kürt nefreti Türk resmî ideolojisinin en önemli unsurlarından biridir. Türk devletinin inşa ettiği bu resmî ideolojinin en büyük hedefi Kürtleri tarih sahnesinden silmektir. Ancak, devletin bu anti-Kürt siyasetinin aynı zamanda Türk halkının da çoğunluğu tarafından benimsenmiş olduğunu görüyoruz. Türk toplumsal ırkçılığı kendisini yaşamın her alanında göstermekte, Kürdü yok etme arzusunu pratiğe dökmektedir.

Partimiz PDK-Bakur, halkımızın Türkiye devleti içerisinde bir geleceğinin olmadığını, Türk halkıyla ortak bir yaşam tesis etme imkanının bulunmadığını, Kuzey Kürdistan halkının ayrılma hakkını kullanarak bağımsız devletini kurmasının tek çözüm olduğu yönündeki görüşlerini yeniler, halkımızın bu doğrultuda örgütlenerek siyaset yapması çağrısında bulunur. PDK-BAKUR

28. SALVERGERA KOÇA DAWÎ YA SEKRETERÊ PDK-BAKUR DR. XETÎP DEMÎRALP

15.03.2021

Em di salvegera koça wî ya dawî de Sekreterê Giştî yê partiya me têkoşer Dr Xetîb Demîralp (Xalid Şervan) bi rêzdarî û dilovanî bibîr tînin.

Dr. Xetîb di sala 1955an de li gundê Kanîreşê ya bi ser Çewligê ve ji dayik bû. Ew di xortaniya xwe de, dema ku hê dibistana lîseyê dixwend, cihê xwe di nav refên partiyê de girt û ji wê rojê heta roja ku nexweşiya penceşêrê ew di temenê 44 salî de ji heval û hogirên wî qetand, temama jiyana xwe di rêya serxwebûn û azadiya Kurdistanê de derbas kir.

Dr. Xetîb xwedî bîr û baweriyeke xurt û kesayetiyeke têkoşer bû. Lewra, piştî derbeya leşkerî ya 1980an, ku dewleta tirk xwest ew dîl bigire, Dr Xetîb xwe radest nekir, bi salan li Amedê jiyana mehkûmî derbas kir. Lê di wan mercên gelek giran de jî terka Kurdistanê nekir û xebata xwe ya şoreşgerî domand. Ew di 1983an de, di encama operasyoneke li dijî partiya me bi tevî gelek endamên din hat girtin û di zindana Amedê de tûşî zilm û êşkenceya dewleta tirk bû. Ew di 1985an de carek din bi tevî hevalên xwe hate dîl kirin, êşkence dît, di zindana Amedê de ma, û di 1986an de ji zindanê derket.

Bi tevî hemî astengî, alozî, zilm û sitema dewleta dagirker, Dr Xetîb yek rojek jî dest ji têkoşînê ber neda. Ew di sala 1987an de, ji bo ji nû ve birêxistina partiyê, bi biryara Komita Navendî wekî Sekreterê Giştî yê berdem hate erkdarkirin. Dr Xetîb di wan mercên gelek aloz û metirsîdar de, bi zîrekî, fedakarî û dilsoziya xwe, li seranserê Bakurê Kurdistanê geriya, endam û kadroyên heyî carek din li hev civand, komiteyan saz kir, û gelek kadroyên berê yên rêxistinên Kurdistanî tevlî rêzên Partiyê kir. Bi wî awayî, ew hêşt ku di demeke kurt de partiya me carek din çalak bibe û derkeve ser dika siyasetê. Herweha, ew xwe gihand nifşên nû jî, û ji nav keç û xortên welatperwer kadroyên nû perwerde kirin.

Di bin pêşengiya Dr Xetîb de, Partî di warê siyasî, rêxistinî û leşkerî de gihaşt asteke bilind û di 1991an de bi beşdarbûna hejmareke mezin ya nûneran kongreya xwe ya 4emîn li dar xist. Ji ber ku ew erka xwe ya berdemî bi serkeftin pêk anîbû, endamên Kongreyê jê daxwaz kirin ku erka xwe wek Sekreterê Giştî berdewam bike. Lê, ew bi dilnizmî erka xwe radestî hevalên xwe kir û wekî kardoyek xebata xwe domand.

Hezar mixabin ku, demek kurt piştî Kongreyê, Dr Xetîb nexweş ket, di 15ê adara 1993an de li Amedê çû ser dilovaniya xwe û bi sedan heval û hogirên xwe dilşikestî û xemgîn hêşt.

Lêbelê, ew têkoşerî, dilsozî û biryardariya ku Dr Xetîb bi xebat û kiryarên xwe 28 sal berê danî holê bû mîrateke mayînde ji bo kardoyên nû yên Partiyê. Ji bo me cihê şanaziyê ye ku, wê dilsozî û biryardariya ku Dr Xetîb ji Seîd Elçî û hevalên wî wergirtibû îro jî ji aliyê heval û şagirtên wî ve tê berdewamkirin.

Dr Xetîb evîndarê Kurdistanê bû. Ew têkoşerekî wêrek û pêşengekî bêhempa bû. Li hember tu astengî, alozî û gefên dijmin tu car netirsiya û bi şûn ve gav neavêt. Lê tirsek wî hebû, ku Kurdistana azad nebîne. Lewra, hîn di xortaniya xwe de, di sala 1977an de li Amedê, helbestek nivîsî ku tê de wesîyet li hevalên xwe dike ku eger ew nebîne jî bila doza wî li erdê nehêlin û Kurdistanê azad bikin.

Bila giyanê te yê pîroz şad be Doktor, hevalên te doza te li erdê nahêlin.

Dil bi xwîn û dil bi birîn im,

Ditirsim bimirim ez nebînim

Hun Kurdistanê di bin destan derînin

Çûm Amedê çûm Amedê

(1977, Amed)

ENFAL, KÜRT MILLETİNIN MARUZ KALDIĞI SOYKIRIMLAR ZİNCİRİNİN BİR HALKASIDIR

14.04.2021

Sömürgeci, barbar Irak Devleti, 1983-1989 yılları arasında ENFAL adıyla Güney Kürdistan halkına bir soykırım uyguladı.

Enfal’de, ana kucağındaki bebekten 70 yaşındaki yaşlıya kadar 182.000 çocuk, kadın, erkek, yaşlı sivil insan vahşice katledildi.

Feyli, Barzan, Enfal, Halepçe katliamları, Kürt milletinin maruz kaldığı ve halen de devam eden soykırımlar zincirinin en büyük halkalarını oluşturmaktadırlar.

Saddam Hüseyin ve şurekası Kuran’daki Enfal Suresi’nden esinlenerek bu soykırıma “Enfal” adını verdi. “Enfal”in sözcük anlamı “kafirlere karşı savaş ganimeti”dir. Saddam Hüseyin Kürdistan’ı yıkmakla, ulaşabildiği eli silah tutan tüm erkekleri öldürmekle kalmadı, onbinlerce Kürdistanlı kadına savaş ganimeti olarak el koydu ve Arap çöllerine sürdü. Kadınlarımıza tecavüz edildi, petrol zengini Haliç Devletleri’nde pazarlarda satıldı. Bugün hala Irak’ın Güneyi’ndeki bir çok yerleşim yerlerinde, Kürtlerin diri diri gömüldüğü toplu mezarlar ortaya çıkarılmaktadır.

Enfal’in ilk belirtileri çok önceden Feyli Kürtlerine katliamlar uygulandığında; 1983 yıllında Baas birliklerinin Barzan bölgesinde ele geçirebildiği 10-70 yaş arası 8000 erkeği tutuklayıp, Arap çöllerinde günlerce aç-susuz bırakarak, diri diri toprağa gömerken sergilediği vahşetlerle görüldü. Barzan kadınlarını da Musul ve Erbil’de zorunlu ikamete tabi tuttular.

Modern tarihin tanıklık ettiği en büyük katliamlardan biri de, “Enfal” adı verilen soykırımdır. Saddam, bu soykırım saldırılarını 1986-1989 arası üç yılda, İran-Irak savaşının gölgesinde de yürüttü.

Enfal’de Kürt milletiyle birlikte , Asuri, Keldani ve Türkmenler de katledildiler. Enfal saldırılarında 182.000 Kürdistanlı öldürüldü, Güney Kürdistan’ın 4000 köyü yerle bir edildi, yakıldı, yıkıldı. Qaledıza ve Seyidsadıq gibi kasabalarda tek bir bina dahi bombardımanlardan kurtulmadı. Saldırılarda 3000 cami, 2000 okul, 300 sağlık ocağı ve hastane ve 27 kilise yıkıldı. Bir milyonu aşkın Kürt evini ve yurdunu terk ederek dağ, bayır yollara düştü. Elektrik, telefon, yol gibi altyapı tesisleri işlemez hale getirildi, tarlalar ekinsiz kaldı, ülkede evcil hayvan kalmadı.

Öte yandan ABD, Sovyetler Birliği ve Avrupa Devletleri başta olmak üzere, dünya devletleri, tüm İslam ülkeleri, komşu ülkeler, işgalci devletler bu katliamlara sesiz kaldılar.

Ne zaman ki yüz binlerce Kürdistanlı soğukta, kışta, can havliyle Türkiye ve İran Devleti sınırına yığıldı, yaşanılan trajedinin büyüklüğü televizyon görüntüleri ile milyonların odasına girdi ve bu durum Batı dünyasında hoşnutsuzluğa yol açtı, işte o zaman uluslararası kuruluşlar daha yeni yeni harekete geçmeye başladılar.

Evet, Enfal sadece Kürdistan halkına değil, tüm insanlığa karşı yapılmış bir soykırımdır.

Açıktır ki, ne Enfal’le , ne ondan önceki , ne de sonraki soykırımlarla Kürdistan halkının özgürlük mücadelesinin ortadan kaldırılamayacağı süreç içinde defalarca kanıtlanmıştır.

Enfal kurbanlarının çocukları ve torunları bugün tüm dünya devletlerinin resmen tanıdığı Kürdistan Federe Devleti gibi tarihi bir kazanıma sahiptirler. Yine Enfal kurbanlarının çocukları ve torunları 25 Eylül 2017 yılında Halepçe, Kerkük, Şıngal dahil olmak üzere Güney Kürdistan’ın tüm şehirlerinde demokratik biçimde gerçekleştirilen Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’nda %93 oranında oylarıyla bağımsızlığa ‘evet’ dediler.

Güney Kürdistan’daki Federe Devlet, sadece Kürtler için değil, Asuri, Keldani, Türkmen, Arap, Ermeni ve Kürdistan’da yaşayan tüm halklar için olduğu gibi; Müslüman, Ezidi, Hırıstıyan, Yahudi, Ehli Hak, Şii, Suni tüm din ve mezhepler için de bir korunak, bir sığınak olmuştur.

Kürdistan Parlamentosu 14 Nisan gününü ‘’Enfali Anma Günü’’ olarak ilan etmiştir. Kürt milleti sadece 14 Nisan’da değil, hiç bir zaman bu jenosidi unutmayacaktır.

Bizler, aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, sivil toplum kuruluşları ve dünya kamuoyuna, ENFAL’i resmi olarak kabul etmeye ve lanetlemeye çağırıyoruz.

BM, AB, sivil toplum kuruluşları ve dünya kamuoyunu, Kürt milletinin dünyadaki bütün milletler gibi devletleşmesi ve kendi ülkesinde kendi kendisini yönetmesi için destek vermeye çağırıyoruz.

Kürdistan Parlamentosu, Başkanlığı, Hükümeti ve Peşmerge Güçleri’ni, Kürdistan’daki iç birlik ve ittifakı güçlendirmeye; var olan kazanımları sahiplenmeye, korumaya; devletleşmeye temel teşkil eden kurumları birleştirmeye, yenilerini kurmaya ve geliştirmeye; Kürdistan’da var olan özgürlük, demokrasi ve sosyal adaleti daha da yaygınlaştırıp güçlendirmeye çağırıyoruz.

Dünyadaki tüm Kürt ve Kürdistanlıları da Kürdistan Federe Yönetimi’nin meşru varlığına ve iradesine saygılı olmaya, milli, yurtsever tüm kazanımları sahiplenmeye çağırıyoruz.

Enfal şehitleriyle birlikte tüm Kürdistan şehitlerini saygıyla anıyor, soykırımı gerçekleştirenleri bir kez dahalanetliyoruz.

TEVGER, PAK, PDK-BAKUR, PÊLKURD, PSK

ENFAL BERDEWAMÎYA JENOSÎDA DOMDAR YA LI SER MILETÊ KURD E

14.04.2021

Dewleta Iraqê ya kolonyalîst ya hov, di navbera salên 1983 û 1989an de li hemberî gelê Başûrê Kurdistanê, bi navê ENFALê jenosîdek pêk anî.

Di Enfalê de 182.000 zarok, jin, pîr û mêrên sivîl li Başûrê Kurdistanê yên ji derguşê heta 70 salî hatin qetilkirin.

Komkujîyên Feylîyan, Barzan, Enfal û Helepçeyê, xelekên herî mezin yên jenosîda domdar ya li ser Miletê Kurd e ku ev jenosîd hîn jî li Kurdistanê didome.

Seddam Huseyîn û qesasên li ber destên wî navê vê jenosîdê ku ji Quranê ji Sûreya Enfalê navê wê girtibûn, danîbûn ”Enfal”. Maneya Enfalê ”xenîmeta şerê li hemberî kafiran” e. Belê rast e, Seddam Huseyîn ne tenê Kurdistan wêran kir, mêrên ku destên wan çek digirtin, kuştin, bi dehhezaran jinên kurd ber bi çolên ereban ve mecbûrî koçberîyê kirin, wek ”xenîmeta şer” dest danî ser wan, destdirêjî li wan kir û hinekên wan li sûkên dewletên Xelîcê firotin. Îro hîn jî li deverên ereban, gorên komkujîya kurdan derdikevin holê.

Îşaretên qirkirina kurdan, gava kurdên feyli bûne qurbanên siyaseta Enfalê hate dayin û di sala 1983yan de, dema bi girtin û kuştina mêrên barzanîyan ve dîyartir bibû. Rejîma Baasê di kampên zoremili de, ji 10 salî heta 70 salî, 8000 mêrên barzanîyan dîl girtibûn û biribûn çolên Başûrê Iraqê û hemû bi saxî binerd kiribûn, qetil kiribûn. Jinên wan li Musul û Hewlêrê mecbûrê îqametê kiribûn.

Yek ji qetlîama herî mezin ku tarîxa modern a mirovahiyê şahid bûye, komkujîya Enfalê ye. Di wan sê salên di navbera 1986-1989an de jî Seddam Huseyîn ew êrîş û qetlîamên hov, di bin sîya şerê bi Îranê re pêk anî.

Di Enfalê de li gel miletê kurd, gelên asurî, keldanî û turkmen jî hatin qetilkirin. Di encama Enfalê de 182.000 kurdistanî hatin kuştin, 4000 gundên Başûrê Kurdistanê hatin kavilkirin û bi erdê re kirin yek, li bajarên wek Qeladiza û Seydsadiq yek mal ava nema, 3000 mizgeft, 2000 dibistan, 300 nexweşxane, bingehên tenduristîyê û 27 dêr wêran kirin. Milyonek kurdistanî cih û warên xwe berdan bi çol û çîyan ve ketin. Elektrîk, telefon, rê hemû felc bûn, zevî û ziraet beyar man, heywanê wan ên kedî neman.

Emerîka, Ewropa, Yekitîya Sowyetê , dewletên misilman, cîranên Kurdistanê, dewletên dagirker, hemû bêdeng man, çavên xwe girtin û xwe kerr kirin.

Kengê ku bi sedhezaran kurd ji bo hewla canên xwe, li sînorên Bakur û Rojhilatê Kurdistanê ku di bin dagirkerîya Dewleta Tirkîyeyê û Îranê de ne, asê bûn û ew dîmen bi rêya televizyonan ketin nav malên emerîkî û ewropîyan, piştî wê dezgehên navneteweyî dengên xwe bilind kirin.

Belê, Enfal ne bes jenosîda li dijî gelê Kurdistanê bû, ew herweha jenosîdeke li dijî mirovahîyê jî bû.

Lê belê, ne jenosîdên berê, ne ya Enfalê, ne jî yên vê paşîyê ku li dar ketine, nekarîbûne rê li ber doza azadîya Kurdistanê bigirin

Zarok û nevîyên qurbanîyên Jenosîda Enfalê îro li Başûrê Kurdistanê, Herêma Federe ku hemû dewletên cîhanê qebûl dikin, bi dest xistine. Herweha wan zarok û nevîyên qurbanîyên Jenosîda Enfalê, di Referandûma Serxwebûnê ya ku di roja 25ê îlona 2017an de li dar ketibû, bi rêjeyeke ji %93 ji serxwebûnê re gotin; ‘belê’.

Dewleta Federe ya Başûrê Kurdistanê, îro ne tenê ji bo kurdan, herweha ji bo asûrî, keldan, turkmen, ereb, ermenî û hemû gelên li Kurdistanê dijîn; ji bo misilman, êzîdî, xiristîyan, cihû, ehlî heq, şiî, sûnî û hemû ol û mezheban re jî bûye sitargehekê.

Parlamentoya Herêma Kurdistanê roja 14yê nîsanê, ji bo bibîranîna Enfala reş, wek roja bibîranîna Enfalê îlan kirîye. Kurd ne tenê di roja 14yê nîsanê de, wê tim û tim vê qirkirinê bînin bîra xwe û wê ji bîr nekin.

Em bangî Neteweyên Yekbûyî, Yekitîya Ewrûpa û dezgehên sivîl û raya giştî ya cîhanê dikin ku, ENFALÊ bi awayekî fermî qebûl û rûreş bikin.

Em bangî Neteweyên Yekbûyî, Yekitîya Ewrûpa û dezgehên sivîl û raya giştî ya cîhanê dikin ku piştgirîya gelê Kurdistanê bikin da ku miletê Kurd jî weke hemû miletên cîhanê bibe dewlet û bikaribe li ser axa xwe îdareye welatê xwe û îdareya civata xwe bike.

Em bangî Parlamento, Serokatî, Hikûmet û Hêza Pêşmerge ya Başûrê Kurdistanê dikin ku, yekrêzîya nav mala xwe xurt bikin, li destkeftinên xwe xwedî derkevin, dezgehên dewletbûnê bikin yek, pêşdetir bibin, yên nû ava bikin û azadî, demokrasî, edaleta civakî ya li Kurdistanê geştir û berfirehtir bikin.

Em bangî hemû kurd û kurdistanîyên cîhanê dikin ku rêz li Serwerîya Rêveberîya Herêma Kurdistanê bigirin û xwedî li hemû destkeftinên neteweyî û niştimanî derkevin.

Em şehîdên Enfalê û hemû şehîdên Kurdistanê bi giramî bi bîr tînin û yên ku ev jenosîd pêk anîne, bi tûndî rûreş dikin. TEVGER, PAK, PDK-BAKUR, PÊLKURD, PSK

SALVEGERA DAMEZRANDINA PARTIYA ME PÎROZ BE!

11.07.2021

56 sal berê, rojek wek îro, 11ê tîrmeha 1965an, partiya me bi navê xwe yê wê demê wek Partiya Demokrata Kurdistan – Tirkiye (PDKT), li Amedê, li paytexta dilê kurdan, ji aliyê pênc lehengên welatperwer ve hat damezrandin. Wan lehengan ev bûn: Serokê yekem Seîd Elçî (Pêşmergê Welat), Şakir Epozdemîr (Evîndarê Welat), Derwêş Akgul (Jîrek), Emer Turhan (Bendeyê Welat), û Şerafeddîn Elçî (Dûrnas). Fayiq Bûcak jî piştre tevlî wan lehengan bû û wekî serok hate hilbijartin.

Partiya me ji roja damezrandina xwe ve doza mafên miletê kurd û azadiya axa Kurdistanê wekî rêbaz da pêş xwe û ji wê rojê vê li ser heman xeta neteweyî û welatperwer xebata xwe dimeşîne.

Îro jî partiya me bi wan bîr û bawerî û hestên welatperwerane yên 55 sal berê ji bo armanca Kurdistanek serbixwe xebata xwe didomîne û heta wê roja pîroz jî dê bê rawestan têbikoşe.

Bijî Kurd û Kurdistan!

PDK-BAKUR

DAXUYANÎ DERHEQA PARLAMENTERA HDPê

11.03.2021

Parlamentera HDPê Meral D. Beştaş bersiva pirsekê li ser pûla Papa Francîs ya bi nexşeya Kurdistanê da û hestên temamê Kurdistaniyan birîndar kir.

Beştaş, li şûna ku behsa dagirkirina 4 perçeyên Kurdistanê ji aliyê dagirkeran ve bike, bi islûbekî kirêt û ne guncaw, gotinên wiha kirine ku vê gotûbêja li ser hebûna welatê me biçûk dike û bi bêrêzî dibêje, ‘Ji Barzanî bipirsin’.

Partiya me daxwazê ji Beştaş dike ku lêborîna xwe ji xelkê me û Serok Barzanî bixwaze.

HDP MİLLETVEKİLİ HAKKINDA

11.03.2021

HDP milletvekilli Beştaş, Kürdistan haritalı Papa puluna dair soru sorulması üzerine verdiği cevap tüm Kürdistanlıları derinden yaralamıştır.

Danış, Kürdistan’ın 4 sömürgeci güç tarafından işgal edildiğini anlatmak yerine, çirkin ve küçümseyici bir üslupla ülkemizin varlığı üzerinden dönen tartışmayı önemsiz gördüğünü yansıtan cümleler sarfetmiş ve saygısız bir biçimde “Barzani’ye sorun” demiştir.

Partimiz, Beştaş’ı önce halkımızdan sonra da Başkan Barzani’den özür dilemeye çağırmaktadır.

ÊZİDİ KÜRTLERİN ATA TOPRAKLARINA DÖNMELERİNİ DESTEKLİYORUZ

10.03.2021

Basına yansıdığı gibi, Batman ve Mardin’de, köylerine dönmek isteyen Êzidiler köy koruyucuları ile bölgedeki işbirlikçi güçlerin saldırısına maruz kalmaktadırlar.

Osmanlıdan bu yana iktidarların baskısı altında bulunan, haklarında onlarca ferman çıkartılan Êzidiler, son dönemde de süregiden savaş koşulları ve devletin baskıları nedeniyle tarlalarını, bağ, bahçe ve köylerini terk edip Avrupa’nın değişik ülkelerine göç etmek zorunda bırakıldılar.

Yıllarca kendilerine emanet edilen tarlaları süren, bağ ve bahçelerden istifade eden bazı yerli unsurlar, bugün Êzidilerin topraklarına dönmelerini engelliyorlar.

Kürd kültür ve adetlerinin hilafına, insani ve ahlaki değerleri ayaklar altına alarak Êzidilerin mal ve mülklerine el koyan köy korucuları ile yerel işbirlikçi çevreler, mahkemelerin Êzidilerin lehine verdiği kararların hayata geçmemesi için de her yola başvuruyorlar.

Bölgedeki devlet kurumları ise müslüman ve Ezidi Kürtler arasındaki çelişkileri derinleştirmek amacıyla, Êzidilerin mallarına fiilen el koyanların çıkarlarını koruyor, mahkeme kararlarının uygulanması için kılını kımıldatmıyorlar.

Köylerine dönmek isteyen Êzidi kardeşlerimiz bugün her zamandan daha fazla yardıma ve dayanışmaya ihtiyaç duyuyorlar.

Aşağıda adları yazılı olan biz Kürdistan siyasi parti ve örgütler, bölgede faaliyet yürüten tüm insan hakları örgütlerini, Baroları, siyasi partileri, bölge münevverleri ve milletvekillerini Êzidi Kürt kardeşlerimize yardım etmek ve mevcut haksızlıkları gidermek için harekete geçmeye çağırıyoruz.

Ülkemizde yıllardır sürüp giden bu tarihi yaramızın daha derinleşmesine izin vermemeliyiz.

Tüm yurtsever ve duyarlı güçler Êzidi kardeşlerimizin haklarını korumak, kendilerini destek olmak amacıyla el ele vererek inisiyatif almalıdırlar.

Kürt milletinin bir parçası olan Êzidi kardeşlerimizin ülkeleri Kürdistan’da güven içinde barınmalarını, yaşamlarını sürdürmelerini ve ulusal ve kültürel varlıklarını korumalarını savunmak ve bunun için mücadele etmek hem ulusal hem de insani ve ahlaki bir görevdir.

Bizler, Êzidi kardeşlerimizin temel hakları ve beklentileri sağlanıncaya kadar mücadele edeceğimizi ve bu sorunun takipçisi olacağımızı kamuoyu ile paylaşmak isteriz.

Êzidiler, korkmadan, çekinmeden ata topraklarına özgürce dönebilmelidirler.

PDK-Bakur, Pêlkurd, PSK, TEVGER, PAK

EM PIŞTGIRIYA KURDÊN ÊZDÎ DIKIN, KU DIXWAZIN VEGERINE WARÊ BAV Û KALAN

10.03.2021

Bi gor deng û bahsên ku ji navçeya Batman û Merdînê tên, hinek birayên me Êzdî, ku dixwazin vegerine gundê xwe dikevin ber êrîşa parezvanên gund û hêzên noker ên dewletê.

Êzdiyên Kurdistana Bakur, ku her tim di bin zilm û zordariya dewleta dagirker da bûn û tuşî gelek fermanan bibûn, di vê dawiyê da, ji ber rewşa şer û di bin zexta dewlet û nokerên wê yên navçeyê, mecbur man warê bav û kalên xwe bi ci bihêlin, zevî û bax û baxçe û malê xwe biterikînin û avareyê welatên Ewropa bibin.

Hinek hêz û aliyên navçeyê, ku bi salan zêviyê Êzdîyan ajotin, ji mal û bax û baxçeyê wan îstîfade kirin, îro jî nahelîn Êzdî vegerin bo ser mal û milkê xwe. Gelek asteng derdixin ber pêşiya wan.

Nokerên rejim yên navçeyê û parêzvanên gund, ku dur ji dab û nerîteyê Kurdî, dur ji nirxên mirovatî û exlakê, dest danine ser mal û milkê Êzd’iyan, îro jî guhê xwe nadine biryarên dadigehan.

Saziyên fermî yên navçeyê jî, bi armanca ku dijberîyê di navbera Kurdên misilman û Êzdî kur bibin, berjewendiyên wan kesên ku bi zorê dest dane li ser milkê Êzdîyan diparêzin û ji bona cî be cî kirina biryarên dadigehê karên pêwîst nakin.

Birayên me yên Êzdî, ku dixwazin vegerine gundê xwe îro ji her demê pirtir hewcedariya alikarî û piştgiriya me ne.

Em partî û rêxistinên siyasî, ku li jêrê navê me hene, piştgiriya vegera birayên xwe Êzdî bo ciyê bav û kalan dikin.

Em banga hemu rêxistinên mirov dost, rêxistinên mafê mirov, Baro û rusipiyên navçe, hemu partiyên siyasî û nunerên navçe dikin bila hawara birayên me Kurdên Êzdiyan da biçin. Bikevin navberê daku birîna me a dirokî kur nebe.

Em banga hemu hêzên hestyar û welatparêz dikin, ku bona parastina mafên Êzdî û piştgirî li wan, destê xwe bidine hevûdu û înîsiyatîfek ava bikin.

Mafê birayên me yên Êzdî ku yek ji perçeyek netewa Kurd in heye, ku ew di welatê xwe Kurdistanê da bi awayeke ewle jîyana xwe bidomînin û hebûna xwe ya neteweyî û çandî biparêzin. Xebat ji bo vê armancê, erkeke neteweyî, însanî û ehlaqî ye.

Em ji raya giştî ra dîyar dikin ku heta daxwazên rewa yên birayên me yên Êzdî cî bi cîh bibin emê têbikoşin û pirsa hanê bişopînin.

Divê Êzdî bê tirs û xof û bi awayeke azad vegerên warê bav û kalên xwe.

PDK-Bakur, Pêlkurd, PSK, TEVGER, PAK

PDK-BAKUR, PÊLKURD, PSK, TEVGER, PAK ORTAK AÇIKLAMA

09.05.2021

Kürdistan’daki kuraklık ve pandemi tehdîtine, zulüm ve adaletsizliklere karşı ortak bir tutum alalım.

Bu yılın kış ve bahar aylarında kar yağışı azdı ve 2020’ye göre de %40 oranında az yağmur yağdı.

Çiftçilerin ve Ziraaat Odaları’nın vermiş oldukları bilgiler, Diyarbakır, Mardin ve Urfa’da, toprağa atılan tohumun %80’inin kuraklık nedeniyle telafisi mümkün olmayacak şekilde yandığını göstermektedir.

Sulama projelerinin yetersizliği ve yağışların çok az olması sebebiyle, çiftçilerin büyük çoğunluğu su kuyuları açarak ektikleri toprakları sulamaktadırlar. Kuraklığın daha da artması nedeniyle, daha önceki yıllarda 60-80 metreden su çıkabiliryorken, şimdi 600-800 metre eviyelerinden su çıkabilmektedir. Bu tablo da yeni bir ekolojik felaketin göstergesidir.

Yaşanan kuraklık felaketi, TEDAŞ’ın çiftçilere çıkardığı ağır, haksız, hukuksuz ve adaletsiz elektrik ödemeleriyle bütünleştiğinde, çiftçilerimizin karşı karşıya kaldıkları travma daha bir derinleşmektedir. Bilindiği gibi, TEDAŞ, aynı özelliklere sahip tarım arazileri için, Konya, İzmir, Edirne gibi illere, nazaran Diyarbakır, Mardin ve Urfa’daki çiftçilerden , hukuksuz bir şekilde, 4 kat daha yüksek bir bedelle elektrik faturaları kesmekte, bu da bölgedeki çiftçilerin mağduriyetlerie ve derin rahatsızlığa yol açmaktadır.

Kuzey Kürdistan’da yaşanan doğal felaketler, hem derin ekonomik ve sosyal felaketlere, hem de büyük göçlere ve demografik yapının değişimine yol açmaktadırlar.

Devlet kolonyalist bir anlayışla, yüzlerce köyü yıkarak, barajlar kurarak Kürdistan’daki sulara el koymakta, halkımızın yerinden, yurdundan göç etmesine zemin hazırlamaktadır.

Halkımızı Kürdistan’dan göç etmeye mecbur bırakmak için çiftçilerimizin önemli bir ihtiyacı olan sulama amaçlı barajlar geciktirilmekte, tamamlanmamaktadır.

Türkiya Devleti kurulan bu barajlardan elde edilen elektriği Türkiye şehirlerine göndermekte, ama Kürdistanlı çiftçilere de adaletsiz ve fahiş fiyatlarla satmaktadır.

Türkiye kuruluşundan bu yana geçen 98 yıl boyunca işgalci bir yaklaşımla çok yönlü askeri, ekonomik, siyasi, sosyal, stratejik plan, proje, program ve uygulamalarla, Kürtlere yönelik ulusal bir jenosid yürütmektedir.

Dünyada bütün insanlık için büyük bir trajedi ve tehlike arz eden Covid-19 pandemisi, Kürdistan’da izlenen kolonyalist siyaset nedeniyle, halkımızın daha fazla mağdur ve perişan olmasına, daha fazla yıkımla yüz yüze kalmasına sebep olmaktadır.

Covid-19 Pandemisi, kuraklık, deprem vb. doğal felaketlerle, elektrik fiyatlarındaki adaletsiz ve fahiş fiyatlarla, hukuksuz ağır vergilerle, sulama projelerinin tamamlanmamasıyla bütünleşince, halkımızın mağduriyeti, yoksulluk , sosyal dokunun zedelenmesi daha bir derinleşmekte , Kürdistan’da nüfusun azalmasına zemin hazırlanmaktadır.

Yüzbinlerce Kürdistanlı ekonomik sebeplerden dolayı, yerini, yurdunu terk edip Türkiye’ye yerleşmek zorunda kalmıştır.

Bu gerçeklik hem Kürdistan’ın demografik yapısının değişmesine yol açmakta, hem de asimilasyon için daha elverişli bir zemin yaratmakta; Kürt milletinin ulusal kimliği, dili ve kültürü üzerindeki tehlikeyi daha bir güçlendirmektedir.

Açıktır ki, Kürt ve Kürdistanlıların mücadelesi Türkiye Devleti’ni mecbur kılmadıkça; devlet, bu işgalci, jenosidçi, asimilasyoncu siyasetten vazgeçmeyecektir.

Bu gerçeklik, Kürt ve Kürdistani parti, örgüt ve kurumların sorunların çözümü için daha bilinçli, örgütlü ve aktif bir davranış içinde olmalarını daha bir zorunlu kılmaktadır.

Halkımızın bünyesinde açılan bu yaraların daha da derinleşmemesi ve kuraklık ile çok yönlü adaletsiz uygulamalardan kaynaklı mağduriyetlerin, zararların Devlet tarafından karşılanması için, tüm halkımızı, siyasi parti, örgüt, sivil toplu kuruluşları ve toplumun ileri gelenlerini insani, sosyal, milli hassasiyetlerle el ele vermeye, ortak bir tutum geliştirmeye çağırıyoruz.

PDK-BAKUR, PÊLKURD, PSK, TEVGER, PAK